Tamir Sanatı ve denge!

Çok sevdiğin bir kahve fincanı var, "İyiki almışım," dediğin, ince porselenden, her sabah o olmadan güne başlamak istemediğin! Ama bir sabah, aceleden kolun çarptı ve fincan yere düştü, sapı kırıldı. Kalbin de kırıldı, dünyan yıkıldı... Şimdi ne yapacaksın? "Aynısından acilen almam lazım," diye düşüneceksin muhtemelen? Ya da eline bir tutkal alıp, o kırık kulpu yapıştırmayı deneyip fincanına ikinci bir şans mı vereceksin? Ver vermesine de, ama o fincan artık yaşamaz... Yıkayamazsın, bulaşık makinesine koyamazsın... Kabulleneceksin... Bir törenle veda edeceksin! Yani kaybedeceksin. Ama bazen de tam tersi olur. Mesela, televizyonun kumandası çalışmıyor. İlk iş, pilleri kontrol etmek, değil mi? Piller tamamsa, o zaman muhtemelen bir yerlerde bir şeyler ters gitmiştir. O sırada kendini tam bir teknoloji dahisi gibi hissedip, o kumandayı tamir etmeye çalışırsın. Bir de çalışırsa, kendini dahi gibi hissedersin. Bak, bu defa kazandın. Bazen de tam ortada bir yerde kalakalırsın! Mesela tost makinesi bir çalışır, bir çalışmaz... Çamaşır makinesi bir sıkar, bir sıkmaz... Sinirler düzenli testerelenir! Ya sabır dersin... İlişkilerimiz de zaman zaman tamir gerektirir. Küçük bir yanlış anlaşılma, büyük bir drama dönüşür. En sevdiğin şeyleri çöpe atmak istemediğin gibi, ilişkini de kolayca gözden çıkarmak istemezsin. Ama tamir etmek her zaman kolay değildir. Ve bazen mümkün de değildir! Sevdiğin kahve fincanında olduğu gibi, onunla da vedalaşma zamanı gelmiştir. Modern dünyanın hızla tüketime dayalı kültüründe, biraz yavaşlamak, bozulan şeyleri tamir etmek için direnmek güzel! Bazen bozulan sinirlerini kurtarmak adına vazgeçmek de güzel! Ortada bir yerde düşmeden dengede kalabilmek? En güzeli bu sanırım. Ne dersin?

Özge İlayda

5/8/20241 min oku

Eğlenceli içerikler sunuyoruz.